Ana içeriğe atla

Anlıyorum ama konuşamıyorum: Toplumsal bir şartlanma

Günlük hayatımızda sıkça duyduğumuz, artık toplumsal bir meme haline gelmiş ikonik bir cümledir: “Anlıyorum ama konuşamıyorum”. Gelin bakalım, neden anlıyoruz ama konuşamıyoruz?

4 Beceri
Okuma
Yazma
Dinleme
Konuşma
SIZE BURADA 4 BECERININ HER BIRISININ NE OLDUĞUNU ANLATMAYACAĞIM. SIZE BUNLARIN ÇOK KIŞICE GÖRMEZDEN GELINEN BIR KAÇ ÖZELLIĞINDEN BAHSETMEK ISTIYORUM.
4 Beceri aslında 2 ayrı beceridir
Burada neden bahsediyorum? Eğer yukarıdaki 4 beceri kısmına bakarsanız Okuma ve Yazma’yı göreceksiniz. Bunlar kağıt becerisidir. Dinleme ve konuşma ise bizim anlayabildiğimiz ama konuşamadığımız kısım olan diyalog becerisidir. Öncelikle bunları beraber ele alalım isterseniz?

Üretim ve alım becerileri
Okurken bir mesaj üretmeyiz. Var olan yazılı mesajı kendi hızımızda alırız. Var olan mesajı algıladığımız okuma becerisi bir alım becerisidir.

Yazarken ise kendimizden yeni bir mesaj üretiriz. Ama yine kendi hızımızda yazarız. Kendi mesajımızı ürettiğimiz bu yazma becerisi bir üretim becerisidir.

GELELİM ZURNANIN ZIRT DEDİĞİ YERE!
Dinlerken bir mesaj üretmiyoruz ancak karşıda konuşan kişinin mesajını onun konuşma hızında ve telaffuzunda anlık olarak almamız gerekiyor. Bunun için kulağın pratik görmüş olması gerekmekte. Bunların hepsini nasıl anlıyorsun diye sorduğunuz arkadaşınız işte böyle anlıyor. Çünkü dinleme pasif gözükse de aslında çok aktif bir iştir.

Konuşurken ise durum daha da zorluyor. Neden mi? Konuşmanın adımlarını size şöyle açıklayım;

İçeriği düşündün. (Ne söyleyeceğini) Belki karşı tarafa bir cevap vermek ya da bir durumu anlatmak istiyorsun. Burada dikkat etmen gereken nokta çok kişinin içeriği Türkçe haliyle düşünüp Türkçe’den İngilizce’ye çeviri yapması. Bu kötü alışkanlıklara sebep olacağı için bunu daha birinci günden engellemeye çalışın. Bu aşamada aynı zamanda uygun kelimeleri seçiyoruz.
Bunu uygun dil kuralları ile bir cümleye döktün. Okuma ve özellikle yazma beceriniz zayıfsa burada sıkıntı yaşayacaksınız.
Bu kurduğunuz cümleyi uygun telaffuz ile karşı tarafa aktaracaksınız.
Gördüğünüz gibi konuşma dinlemeden daha karmaşık bir iş. Daha fazla zihinsel adımı var.

Her beceri birbirine bağlıdır
Eğer yazma becerisini geliştirmek istiyorsanız öncelikle okuma becerinizi yükseltmeli, bol bol İngilizce okuma yapmalısınız. Bunun için graded readerlara başvurabilirsiniz. Eğer okumanız zayıfsa dinleme beceriniz de zayıf olacaktır. Eğer dinleme beceriniz zayıfsa zaten konuşmanız da zayıf kalacaktır. Eğer hiç yazma beceriniz yoksa, İnternetten bir arkadaşınızla İngilizce yazışamıyorsanız konuşma beceriniz yine zayıf kalacaktır.

Kişiselleştirilmiş ve işlevsel programlar
Elbette kişiye özel hızlandırılmış programlar mümkündür. Misal İş İngilizcesi için bir kaç aylık bir kurs ile öğrencinin sadece İş İngilizcesinde diyaloğa hazır hale gelmesini sağlayabiliriz. Ama bu dilin bir bütün olarak öğrenilmesini sağlamaz.

Peki hocam, ne yapmalıyım yani? Şu an moralimi bozdun, bitirdin!
Yapacağın şey çok basit aslında. Dil öğrenmek bir araba sürmek gibidir. Bol bol direksiyon başında zaman geçireceksin. Burada bizim özellikle vurguladığımız bir süper kahraman hilemiz var.

Şimdi ezberi bozalım
Sürücü benzetmesi
Nasıl ki ilk kez araba kullanan birisi mutlaka vites atarken yoldan gözünü vites kutusuna götürme ihtiyacı hissediyorsa biz de yeni öğrendiğimiz dilin kurallarına her cümle kurarken bakıyoruz. Ama bir süre sonra sürücü vites kutusuna bile bakmadan vites atmaya başlıyor. Başta zor ve gerici bir deneyim olan vites değiştirme eylemi şimdi onun için doğal ve otomatik bir hale gelmiş.

Gitarist benzetmesi
Telli enstrüman çalmak beyni ikiye bölmeye benzer. Başta öğrenen bunun imkansız olduğunu düşünür ve çalabilenlere gıpta ile bakar. Sonrasında ilginçtir ki beyinleri adeta yeni duruma adapte olur ve her elin kendine ait bir beyni doğar. Bu minik beyinler sizin aynı anda iki işi fark etmeden yapmanızı sağlar.

Sizden istediğimiz tam olarak bu arkadaşlar. Ama bunu siz yapamazsınız: Bunu beyniniz yapar. Ona yardım etmenizin en iyi yolu bizim dil öğretimi bölümünde çok üstüne bastığımız tek bir cümle ile özetlenir: Exposure. Yani maruz kalma. Siz günlük hayatta hedef dile ne kadar maruz kalırsanız beyniniz belli başlı kuralları o kadar kendine işler. Bunları bilinçli olarak kullanmanıza gerek kalmayacak hale gelirsiniz. İşte o zaman bir dili öğrenmişsiniz demektir. Size nasıl maruz kalınır? Nelere bakmalısınız? Hangi kaynağı okumalısınız? gibi tavsiyeler vermeyeceğim. Size tavsiyem; kendinize bir hobi edinin. Bu hobi hakkında sosyal medyada sadece İngilizce sayfaları takip edin ve kendinizi bu konuda geliştirmeye çalışın. İnternette arkadaşlar edinin. En önemlisi ise telefonunuzun dilini İngilizce yapın.

Dil öğrenme bir matematik dersi çalışmaktan çok farklıdır. Cümleler formül değildir ki S+V+O diye ezberleyelim.

İşte herhangi bir dili öğrenmenin esas yolu
Çalışmayın arkadaşlar! Eğlenceli içerik bulun. Bu film olabilir, video oyunu olabilir. Unutmayın ki dili asıl çalışan siz değilsiniz. Çalışan da öğrenen de aslında beyniniz ve o bunu siz fark etmeden yapar. Sadece beyninize fotoğrafını çekeceği bir sürü örnek sunun. Bunun için bulması da oldukça kolay, derslerde İngilizce öğretmenlerine “otantik materyal” ismi ile tanıtılan, sınıflarımıza getirmemiz için bize baskı yapılan gerçek hayat metinlerinden, diyaloglarından, videolarından daha şahane hangi kaynak olabilir sizce? İşte dil süper kahramanı böyle olunur.
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Hepinizi en içten sevgilerimle selamlıyorum. Bu yolculuğunuzda Dil’e Kolay olarak size ufak da olsa bir şeyler katarsak bizim için bu bir zaferdir. Sağlıcakla kalın! 🙂

Yorumlar